23 Ocak 2011 Pazar

ŞEMSİ TEBRİZİ NİN 40 KURALI

ROMAN BİR BİNAYSA  BU 40 KURAL BİNANIN İSKELETİ .  
MERAK EDENLER YADA BİR ARADA GÖRMEK İSTEYENLER İÇİN YAZIYORUM. AMA NE KASTETTİĞİNİ EN İYİ HİKAYEDEN ANLARSINIZ...........


Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer Tanrı dendi mi evvele aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

İkinci Kural: Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!

Üçüncü Kural: Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahire manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninın batınisıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayesiz kalır tarif etmeye.

Dördüncü Kural: Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa sonsuza dek O’nda kalır.

Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman sakın kendini’ diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ‘bırak kendini, ko gitsin!’

Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir

Dokuzuncu Kural: Sabretmek öyle durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney -çıktığın her yolculuğun içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.

On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “Sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşısına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın.” Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir “diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

On Beşinci Kural: “Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, attığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.”

On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.
On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır. 

On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.


Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.

Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde…

Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.



Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeye başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.

Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı bir laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.

Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş zihinlerimiz kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.



Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten” ne yapalım kaderimiz böyle “ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamı değil sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.

Sufi kusur görmez. Kusur örter.

Otuz Birinci Kural: Hakk’a yaklaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker; kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yakut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!



Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.

Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri san tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı’da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.

O’nun bilgisi dışında yaprak bile kımıldamaz. Sen sadece buna inan!



Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı.

Otuz Sekizinci Kural: ’Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?’ diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.

Tek bir gün bile tıpatıp aynıysa yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden bir hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde…

Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.

Ölen her Sufi için Yeni bir Sufi daha doğar.

Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalı, mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.

Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.






ELİF ŞAFAK "AŞK"


"Aşk" romanı benim için 3 safadan  oluşuyor:
1- kitabı okumadan önce,
2- kitabı okurken,
3- kitabı bitirdikten sonrası

İlk başta" elif şafak oku" diye başımı kurutan bir kitle vardı. Almasam döveceklerini sandım.  Konusunu soruyordum, kimi Ella dan,   kimisi  Şems ten,   kimisi Mevlana dan bahsediyordu. ne karışık konuymuş  diyerek istemeyerek okumaya başladım.

2. aşama kitabı okurken ki durum: Müthiş hoşuma gitti. Yavaş yavaş sindirerek okudum hemen bitmesin diye. Sanki okumuyordum oraya ışınlandım da orada yaşıyordum sanki. Bende önüme gelene okuyun diyerek başını kuruttum :)

3. aşama  normalde bir romanı iki defa okumam ama ilerde tekrar okumayı düşünüyorum.  Kolay kolay kimseye vermem şimdi ciltleyip kaldırmayı düşünüyorum. Bu romanı almayanı  döverim ha :)


Aslında önyargılı olmasamda Türk yazarlara karşı biraz öyleyim herlade. Kitap seçerken her zaman  bilmediğim bir konu  ve  şaşırtıcı olayları olan kitapları tercih ettiğimden Türk yazarlanın bunu başaracağını pek düşünmüyorum. Çünkü malzeme türk insanıysa şaşırtıcı olması imkansız gibi geliyordu.

Şayet elif şafak yabancı ülkede büyümüş ama aksine Türk kültürünü yaşamış gibi çok güzel anlatmış bir yazar.  Bu da beni şaşırttı !.

Mevlanayı herkes tanır Şemsi tebrizi yi ziyaret etmişliğim bile var ama sanki sıfırdan öğrendim çoğu şeyi.
"Aşk"  ın içindeki hikayeler alıntı (Çobanla musa, şaşı çırak.....)  mevlana bilindik bir kişi,  Ella büyük ihtimal bir kurgu,   40 kural hakkında bir bilgim yoksada hepsinin 1 romanda  birleştirilmiş olmasıyla  güzel bir kitap olmuş.

Dinin sadece ibadetleri yapmak değil özüne inmekle güzelleşebileceğini anlatıyor.. mevlana nasıl mevlana oldu sorusunu merak edenler için tavsiye ediyorum........

14 Ocak 2011 Cuma

DAVETSİZ


Yorum yazarken dikkat edilmesi gereken bir film. Çünkü söyleyeceğiniz herşey filmi seyretmemiş kişilerin aleyhine olacaktır.

Bazı filmler oyunculuğuyla bazı filmler senaryosuyla, bazı filmler görüntüleriyle öne çıkarlar.


Filmin Konusu:
Anna, annesinin ölümünden sonra kaldırıldığı psikiyatri kliniğinden eve geri dönmüştür. Ablası Alex (Arielle Kebbel) onun geri döndüğüne çok sevinmiştir. Tabi Anna’nın bilmediği bir şey vardır; o yokken babası bir kadınla nişanlanmıştır. Rachael adındaki bu kadının Anna’yı rahatsız eden gizemli bir yanı vardır. Eve geri döndükten sonra her şeyin iyiye gideceğini ümit eden Anna rüyalarında görmeye başladığı çocukların aslında birer hayalet olduklarını öğrendiğinde işler daha da kötüye gitmeye başlar. İki kız kardeş bir yandan Rachael’ın gerçekte kim olduğunu öğrenmeye çalışırken bir yandan da hayaletlerle dolu olan bu evde hayatta kalmaya çalışacaklardır.


.
Davetsiz de ise benzeri çekilmiş bir senaryoyu sonlara doğru değiştirerek özgün bir sonla güzelleştirmişler. Korku filmi değil, gerilimde sayılmaz ama ilk dakikadan sonuna kadar merakla izleten bir film olmuş. Biraz kovalamaca da serpiştirilince heyecanlı olmuş. Benim için yeterli oldu.

BUZ DEVRİ 3




kötü kötü kötü......
Puanın bu kadar abartılı olması yaş gurubuyla alakalı olsa gerek.
Sinema sitelerinde puanının 8-9  arası olması fazla bence.


Güzel bir animasyon, aslına bakarsanız ilginç bir konudur buz devri.Hep kitaplarda fotoğrafından öte bilgi sahibi olmadığımız bir konu animasyon olarak karşımıza geldi.

Animasyon filmi yapmak zordur tek bir mimik hareketi için günlerce çalışırsın. normal bir sinema filminden daha çok emek demektir bu. . . Karakterler olarak da güzeldi. Özellikle palamudun peşinden koşma sahnesinin  unutulacağını sanmıyorum..buz devri ne kadar çekilirse çekilsin palamut muhakkak olacaktır. o bir imaj oldu artık.   şayet espirileri daha kaliteli olsaydı puanı yüksek olacaktı  ve maalesef  sadece görüntü için 10/6




RESİMLER





aşkın (500) günü

Sıradan bir senaryoydu ama filmin işleniş şekli çok farklıydı ve güzel olmuştu.giriş gelişme sonuç yoktu. baştan sondan ortadan sahneler vardı siz sonunda birleştiriyorsunuz. 

filmdeki karakterler de güzeldi. birçok romantik komediye göre güzel espiriler vardı.

son 10 dk sı olmasaydı filme 9 verebilirdim. şok oldum hiç beklemediğim belkide istemediğim bir sondu. sanırım fazla gerçekçi olmuştu. 10/7

intikam peşinde


Mel gibson filmlerini 1 dk bile gözümü ayırmadan seyrederim.
Fakat bu filmde  resmen uyudum.
Film bir babanın kızını havalimanından alması ve

 evinin kapısında gözünün öldürülmesiyle film  güzel bir şekilde başlıyor.
İlk 15-20 dk süper sonrasında yastığa yaslanabilirsiniz. 

ninni havasında devam ediyor. maalesef mel gibson bile olsa 10 üzerinden 5


1 Ocak 2011 Cumartesi

GOM PLAYER

Bu ayağa bayılıyorum. GOM PLAYER ın çok şirin bir simgesi.
Ne tuhaf bir giriş oldu konuya :) neyse şöyle başlayayım:
Kısaca Gom player bir video izleme programı.

Birçok player çeşidi var piyasada  ama benim bunu tercih etmemin sebebi altyazılı filmleri seyredebilme olanağı tanıyor.
Üstelik internetten film indiren bir kişiyseniz gom player, film inmeden filmin indiği kadarını seyrettirerek film kalitesini görmenize yarıyor.

Bir dönem BSplayer kullanıyordum. oda çok kullanılan bir program. altyazıyı çalıştırıyor. Yanlış bilmiyorsam yarım filmleri seyredemiyorsunuz eksik yanı oydu. Sonuçta  Gom player güzel bir video seyretme programı....