16 Kasım 2011 Çarşamba

Allah'ın sadık kulu: Barla


Bildiğiniz üzere Said nursi  çok duyulmuş ama kim olduğu konusunda neredeyse kimsenin tam bir bilgi sahibi olmadığı bir kişi.  Bizim halkımız bu konuda filme 2 amaçla gider. birincisi said nursiyi tanıyıp " nasıl çekmişler filmi bakalım" diyenler ve hiç tanımayıp "kim bu adam ya, filmini çekip duruyorlar "diyerek gidenler.Hal böyle olunca iki grubun vereceği tepki doğal olarak farklı olacaktır.


Animasyona geçmeden öncelikle söylemeliyim ki bu yapım Said Nursi nin sadece "barla" da yaşadığı hayatından bir kesiti anlattığından tam bir biyografi filmi olmuyor. böyle olunca tanımayanlar pek birşey anlamayacak hatta sıkılacaktır.Bilenler ise sadece bildiklerinin biraz hikayeleşmiş şeklini seyredecekler ki çok verimli olur mu orasını bilemiyorum.Çocuklarla gidin diyenlere katılmıyorum altyazılı bölümleri var o kısım biraz tezat. 15 yaş üstüyse olabilir


Evet bir filmkolik olarak teknik özelliklerinden bahsetmek gerekirse. animasyona yerli yersiz devamlı fon müziği koymuşlar. Konuşmaların arkasından hiç durmayan müzik geliyor insanı yoruyor. sinemadaki ses sisteminden mi kaynaklanıyordu bilemiyorum ama ses kalitesi biraz düşüktü. Film müzikleri genelde bir filmi tamamlayıcı bir unsurdur.Heyecan ve üzüntü gibi duyguların baskın hissedilmesinde müthiş işe yarar.


Görüntüsü ise  bildiğimiz bilgisayar oyunundan yapmışlar. çok oynamam  ama" far cry" ve "doom" oyunlarındaki görüntünün nerdeyse aynı kalitesindeydi.Ama animasyondaki kişilerin yüz hatlarına bayağı özenilmiş. Tabiki burada Türkiye şartlarını düşününce çok acımasız eleştiride yapmak istemiyorum. nihayetinde pixar  kalitesinde beklentimiz yoktur heralde. Karakterlerindeki görünüm güzeldi fakat  hareketlendirmesi zayıftı

      Ve son olarak; film izlenmeyecek bir film değil güzeldi     ama bence filmde said nursi etrafında gelişen olaylardan çok risaleleri  yazarken ki maneviyatının ön planda anlatılması daha yararlı olurdu.  En azından bilende bilmeyende "hımm bu adam demek ki böyle düşünmüş böyle biriymiş" dedirtirdi. Şimdi ise biraz karmaşık.




Kişisel görüşüm: sinema delisiyseniz sinemada ama farketmez diyenlerdenseniz arkadaş ortamında DVD tavsiyemdir.
Nerde izlerseniz izleyin ama mutlaka izleyin Çünkü Türkiyenin ilk animasyon filmi  olarak tarihe geçmiş durumda.  Nur topu gibi bir animasyonumuz oldu. yenisi yapılana kadar  en iyisi bu.  hadi hayırlısı








13 Ağustos 2011 Cumartesi

Acemi öğrenci, avcı öğretmen


Hoşlandığı kıza açılamayan çok çekingen bir gencin bu sorununu çözmek için gizli yürütülen bir kursa gitmesini konu alıyor.

Bu filmde önce ona yardım eden öğretmeni sonradan bunun sevdiği kızı tavlamaya çalışmasıyla işler karışıyor.

Şaşkın aşık filmleri hep tutmuştur nedense.

Süper diyemesemde hoş vakit geçirilecek filmlerden. Seyredeli baya oldu ama komikti diye hatırlıyorum.
Avken avcı olmak isteyenlere :)














10 Temmuz 2011 Pazar

black swan yani "siyah kuğu"

bu yıl en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmasını sağlayan bir film.
Bir balerinin hayatından kesit olan film

.
 Nina (Portman), New York'ta yaşayan çok yetenekli bir balerindir ve hayatında çoğu balerin için de olduğu gibi dansetmekten başka bir şey yoktur. Eski bir balerin olan ve bu konuda çok hırslı olan annesi Erica (Hershey) ile yaşamaktadır. Oyun yönetmeni Thomas Leroy (Cassel) Kuğu Gölü'nün baş balerini Beth MacIntyre (Ryder) yeni sezonda değiştirmeye karar verir ve ilk tercihi de Nina'dır.
Fakat Nina'yı bekleyen bir yeni bir rakip vardır, ve o da Leroy'u etkilemeyi başarmıştır. Nina Beyaz Kuğu rolüne her ne kadar uysa da Lily de Siyah Kuğu'nun tam karşılığıdır. İki genç dansçı arasındaki rekabet garip bir arkadaşlığa dönüşürken Nina da kendi karanlık tarafıyla haşır neşir olmaya başlamıştır  (alıntı:beyazperde.com)




balerinlikte de  mankenlikte olduğu gibi yaş çok önemli. 30 larında olan  balerinimiz tabiki yavaş yavaş emekliye ayrılmak üzeredir.Fakat yıllardır çok düzenli çalışmasına rağmen ancak daha yeni önemli bir rol kapar. bundan sonrasıda hep oyun ve onun rakibi arasındaki entrikalı ilişkiden ibaret.


erotik sahneleri gereginden fazlaydi
ve ( 18) üstü olmali.

filmin konusuna gelince çok beğendim. en iyi kadın oyuncu oscarını hak ettiğini düşünüyorum . iki zt karakteri çok iyi oynadı. diğer oyuncularıda tebrik etmek lazım tabi





8 Haziran 2011 Çarşamba

kayıp gül

"Simyacıyı sevenler bu kitabıda sever" yazısı etkilemişti okumadan önce ama simyacı nın eline su dökemez. Çok farklı, sonunda şaşıracaksın.... şeklindeki yorumlara kandığımdan beklentimi çok yükseltmiştim.


 Diana adlı bir kızın annesinin ölümünden sonra ikiz kardeşini aramasını konu alıyor. güzel başladı, ortaları çok sıkıcıydı özellikle güllerle konuşma dersi çok basitti ve gereksizdi sonuda çok bilindik bir filmle aynı bitti sonunu söylemiş olacağımdan filmin adını söylemeyeceğim ama okuduğunuzda filmi bilenler hemen anımsayacak. yani denildiği gibi süpriz birşey yok. 


Yinede genel itibariyle konusu güzeldi, fena bir kitap değildi  elinize geçtiyse okuyun ama özellikle okuyayım diye bir çaba sarfetmeyin

2 Mayıs 2011 Pazartesi

cevşen


Bir cevşen aldım ve okumaya başladım.. Arapçanın yanda türkçe açıklamalarıda vardı.  Okurken ne kadar güzel dua edilmiş böyle diyerek okuyordum her sayfada aynı güzellik. Cevşen bittiğinde kapağın iç kısmına baktığımda "cevşen.     meal: senai demirci " yazıyordu. 


Aslında meal olarak değilde  Allah ın isimleini anarken hangi ismine nasıl dua etmemiz gerektiğini yazmış kanımca.
örnek vermek isterim :






1-sen ki her muradımızı bilirsin, ne muradımız varsa ver bize EY ALİM
2-sen ki her istediğimizi verirsin, ne istiyorsak ver bize EY MALİK
3- Sen ki her ağlayışımızı işitirsin, her çareyi ver bize EY SEMİ
4 Sen ki korkuyla döktüğümüz gözyaşlarımızı görürsün, ümit ver bize EY BASİR
5- Sen ki suskun gönüllerde saklı kalanları bilirsin, ne arzu ediyorsak ver bize EY ALİM
(62.HİZB)
Allah ın isimlerinden EL-ALİM(herşeyi bilen), EL-MELİK( mülk sahibi), El-SEMİ(herşeyi işiten), EL-BASİR(herşeyi gören) anlamında cevşendeki yazılarda yukardaki gibi duaya dönüşmüş.


yada başka sayfalardan örnekler:
-Bizi Senin sevdiklerin arasında olmakla ebedileştir EY KENDİSİNDEN BAŞKA HER ŞEY FANİ OLAN
-Sen ki her dertlinin derdini görürsün, dertlerimizi şefkatinle gider EY ŞİKAYETLERİMİZİN SON MERCİİ
-Seni görür gibi ibadet etmekle ihlasa eriştir bizi EY HÜCCET VE DELİL SAHİBİ
-Bizi senin işittiğinin farkında olarak konuşanlardan eyle EY İŞİTENLERİN EN GÜZELİ
-Karanlıkları yaratan sensin, kalbimizi karanlıkta bırakma EY NUR


..................Almanızı tavsiye ederim..........

Yuppi blogum açıldı! !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!




Digitürk hakkını aramak için hakkımızı elimizden aldığı kararla bütün blogspotlar kapatılmıştı.


Haksız yere kapatılmış blog sahipleri twitterda blogumadokunma grubu   oluşturdular ben bile üye olmuştum. Aylar sonra artık ümimi yitirmiştim ki.............





  Her Türk evladı gibi benimde aklım  bu işten kurtulmanın hınzırca binbir çeşidini bulmaya odaklanmıştı. Yeni site kurma fikri yada dns ayarıyla oynama arasında kalmışken  mutlu haberle dnsyi bozmaktan kurtuldum. ama yeni blog,   site fikri kaldı o günlerden.................Mahkeme haksızlık yaptığını anlamış ve bloglarımızı açmış sonunda :)





Aslında internette gezerken blogspotlara giriyor " a ne güzel burası açık " diyordum. Dns ayarıyla oynayarak açtıklarını sanıyordum meğer mahkeme açmış  :)
diğer bloglara da   baktığımda  "burada açık,  burada açık"    diyerek bakarken kendi siteme bakmak hiç aklıma gelmedi. bana bu bir fıkrayı hatırlattı:

Birgün temel arabada giderken radyoyu açmış radyodaki haberde şöyle diyormuş" dikkat dikkat!  E5 karayolunda bir araba ters istikamette hızla gelmektedir sürücülerin dikkatine"
temel bir süre sonra" ne bir araba ya 1...2....3...4......... hepsi ters yöne girmiş" :)))))))))



Benimde böyle oldu sanırım........neyseki kurtulduk.........blog sahiplerine gözümüz aydın...........ben şimdi yazar çizer açığı kapatırım..........Cümlelerime son vermeden ilginç bir tesbit daha ben kendi siteme giremezken ülke dışından ziyaretlere açıkmış meğer ne ilginç ama ???   ziyaretçi sayım artmış :) eh artık kim tutar beni!!!!!!!!!!!!!!!!



28 Şubat 2011 Pazartesi

şeker portakalı



Kitap üslüb bakımından çocuklar içinse de anlattığı hikaye  bakımından büyükler için yazılmış sanki.

Romanın ilk sayfalarında  çok sevmemiştim çok basit gelmişti.Fakat özellikle sonlara doğru giderek daha da renklendi. Sonu güzel bağlanmış.. Başyapıt diyecek kadar abartılı değil ama dinlendirici hoş bir hikaye.

Şeker portakalı konusu: Zeze adlı 6 yaşındaki yaramaz bir çocuğun yarı komik yarı hüzünlü hikayesini anlatıyor. Zeze  çok zeki ve duygusal bir çocuk olmasına rağmen ailesi tarafından hep yaramazlıkları görülüyor ve her seferinde dayak yiyor. Bana  zamanında hep seyrettiğim "Dennis" adlı çizgi filmi hatırlattı. Hatta nerdeyse  tam dennis gibi bir çocuk. Tek farkı zeze yoksul, babası işsiz.


Belkide hepimizin vereceği tepkileri veriyor ailesi ama kitabı okuduktan sonra çocuk olmak nedir tekrardan hatırlanıyor.
İşte bu yüzden büyükler için bir kitaptır belkide.

83. OSCAR ÖDÜLLERİ



Bu seneki filmleri seyretmekte geri kaldığım için "şu kazanmalıydı" şeklinde birşey söylemeyeceğim ama akademi ödüllerinin bir tarzı var, onu yakalayan kişi kimin seçileceğini önceden bilir.

Mesela akademi ödülleri çok prestijli bir ödül olduğundan bir aktör  ödül alıyorsa  bilin ki o aktör ya da aktris diyelim önümüzdeki yıllarda çok filmde oynayacak demektir.


Bu sebeple genelde ödülün amacı birazda yeni kişileri sinemaya kazandırmaya yönelik oluyor. Çok müthiş bir performans sergilemedikçe genelde aynı kişiye vermeyi tercih etmiyorlar.



Örnek vereyim:

 Bundan önceki ödül töreninde "gladyatör"de russlle crowe,  "yeni hayat"tanda tom hanks  en iyi erkek oyuncu adayıydı.
Tom hank sanırım 4 kez miydi ödül almışlığı vardı russle crowe ise yeni bir aktördü.

akademi ne yaptı?

Tom u seçse Russle kaybolacak en iyisi yeniyi seçeyimde o iş yapsın birazda dediler ki iyide yaptılar.   Üstüne kaç film çekti. Ama o gece "Tom Hank iyiydi hakkını yemeyelim"  deselerdi Russle crowe unutulup giderdi.

2011 oscarda da öyle oldu geçen sene Jef  bridge ve colin Fith adaydı. Ödüle gelince hatta  sunucu espiri yaptı " sen geçen sene aldın jef  sana vermeyiz" deyip oscar  colin fith e gitti.
Şimdi görün colin fith i neler yapacak. Vermeselerdi unutulacaktı. olaya duygusal yaklaşmayın. ve "şu neden almadı"," bu daha iyiydi" yi  bırakıp filmleri seyretmeye bakalım. hangilerini mi?
Hiç sormazsınız diye ben söyleyeyim

 " AND OSCAR GOES TO....."

83. Akademi Ödüllerini Kazananlar

EN İYİ FİLM
Zoraki Kral

EN İYİ KADIN OYUNCU
Natalie Portman (Siyah Kuğu)

EN İYİ ERKEK OYUNCU
Colin Firth (Zoraki Kral)

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Melissa Leo (Dövüşçü)

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Christian Bale (Dövüşçü)

EN İYİ YÖNETMEN
Tom Hooper (Zoraki Kral)

EN İYİ BELGESEL
Inside Job (Charles Ferguson, Audrey Marrs)

EN İYİ ANİMASYON
Oyuncak Hikayesi 3

EN İYİ UYARLAMA SENARYO
Aaron Sorkin (Sosyal Ağ)

EN İYİ ÖZGÜN SENARYO
David Seidler (Zoraki Kral)

EN İYİ YABANCI FİLM
In a Better World (Danimarka)

EN İYİ SANAT YÖNETİMİ
Alis Harikalar Diyarında

EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ
Başlangıç

EN İYİ KISA ANİMASYON
The Lost Thing

EN İYİ FİLM MÜZİĞİ
Sosyal Ağ (Trent Reznor ve Atticus Ross)

EN İYİ SES MİKSAJI
Başlangıç (Lora Hirschberg, Gary Rizzo, Ed Novick)

EN İYİ SES KURGUSU
Başlangıç (Richard King)

EN İYİ MAKYAJ
Kurt Adam (Rick Baker, Dave Elsey)

EN İYİ KOSTÜM
Alis Harikalar Diyarında (Colleen Atwood)

EN İYİ KISA BELGESEL
Strangers No More (Karen Goodman, Kirk Simon)

EN İYİ KISA FİLM
God of Love (Luke Matheny)

EN İYİ GÖRSEL EFEKT
Başlangıç (Chris Corbould, Andrew Lockley, Pete Bebb, Paul J. Franklin)

EN İYİ KURGU
Sosyal Ağ (Kirk Baxter, Angus Wall)

EN İYİ FİLM ŞARKISI
We Belong Together (Oyuncak Hikayesi 3) - Randy Newman



*********************************************************
 Daha ne istiyorsunuz bütün listeyi verdim
yetmedi mi?







23 Ocak 2011 Pazar

ŞEMSİ TEBRİZİ NİN 40 KURALI

ROMAN BİR BİNAYSA  BU 40 KURAL BİNANIN İSKELETİ .  
MERAK EDENLER YADA BİR ARADA GÖRMEK İSTEYENLER İÇİN YAZIYORUM. AMA NE KASTETTİĞİNİ EN İYİ HİKAYEDEN ANLARSINIZ...........


Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer Tanrı dendi mi evvele aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

İkinci Kural: Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!

Üçüncü Kural: Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahire manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninın batınisıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayesiz kalır tarif etmeye.

Dördüncü Kural: Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa sonsuza dek O’nda kalır.

Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman sakın kendini’ diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ‘bırak kendini, ko gitsin!’

Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir

Dokuzuncu Kural: Sabretmek öyle durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney -çıktığın her yolculuğun içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.

On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “Sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşısına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın.” Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir “diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

On Beşinci Kural: “Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, attığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.”

On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.
On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır. 

On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.


Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.

Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde…

Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.



Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeye başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma.

Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı bir laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.

Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş zihinlerimiz kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.



Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten” ne yapalım kaderimiz böyle “ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamı değil sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.

Sufi kusur görmez. Kusur örter.

Otuz Birinci Kural: Hakk’a yaklaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker; kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yakut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!



Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.

Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri san tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı’da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.

O’nun bilgisi dışında yaprak bile kımıldamaz. Sen sadece buna inan!



Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı.

Otuz Sekizinci Kural: ’Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?’ diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.

Tek bir gün bile tıpatıp aynıysa yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden bir hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde…

Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.

Ölen her Sufi için Yeni bir Sufi daha doğar.

Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalı, mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.

Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.






ELİF ŞAFAK "AŞK"


"Aşk" romanı benim için 3 safadan  oluşuyor:
1- kitabı okumadan önce,
2- kitabı okurken,
3- kitabı bitirdikten sonrası

İlk başta" elif şafak oku" diye başımı kurutan bir kitle vardı. Almasam döveceklerini sandım.  Konusunu soruyordum, kimi Ella dan,   kimisi  Şems ten,   kimisi Mevlana dan bahsediyordu. ne karışık konuymuş  diyerek istemeyerek okumaya başladım.

2. aşama kitabı okurken ki durum: Müthiş hoşuma gitti. Yavaş yavaş sindirerek okudum hemen bitmesin diye. Sanki okumuyordum oraya ışınlandım da orada yaşıyordum sanki. Bende önüme gelene okuyun diyerek başını kuruttum :)

3. aşama  normalde bir romanı iki defa okumam ama ilerde tekrar okumayı düşünüyorum.  Kolay kolay kimseye vermem şimdi ciltleyip kaldırmayı düşünüyorum. Bu romanı almayanı  döverim ha :)


Aslında önyargılı olmasamda Türk yazarlara karşı biraz öyleyim herlade. Kitap seçerken her zaman  bilmediğim bir konu  ve  şaşırtıcı olayları olan kitapları tercih ettiğimden Türk yazarlanın bunu başaracağını pek düşünmüyorum. Çünkü malzeme türk insanıysa şaşırtıcı olması imkansız gibi geliyordu.

Şayet elif şafak yabancı ülkede büyümüş ama aksine Türk kültürünü yaşamış gibi çok güzel anlatmış bir yazar.  Bu da beni şaşırttı !.

Mevlanayı herkes tanır Şemsi tebrizi yi ziyaret etmişliğim bile var ama sanki sıfırdan öğrendim çoğu şeyi.
"Aşk"  ın içindeki hikayeler alıntı (Çobanla musa, şaşı çırak.....)  mevlana bilindik bir kişi,  Ella büyük ihtimal bir kurgu,   40 kural hakkında bir bilgim yoksada hepsinin 1 romanda  birleştirilmiş olmasıyla  güzel bir kitap olmuş.

Dinin sadece ibadetleri yapmak değil özüne inmekle güzelleşebileceğini anlatıyor.. mevlana nasıl mevlana oldu sorusunu merak edenler için tavsiye ediyorum........